Son yıllarda iklim
değişikliğiyle mücadele kapsamında birçok ülke ve uluslararası organizasyon sürdürülebilirlik
ve enerji verimliliğini öncelik haline getirmiş durumda. Günümüzde Avrupa
Birliği (AB), 27 üye ülkesi ile sürdürülebilirlik eylemleri bağlamında aktif
rol oynayan ve yaptırım uygulayan en önemli organizasyonların başında
gelmektedir. 2003 yılında AB’nin insan faaliyetlerinden kaynaklı sera gazı
emisyonlarını azaltmak için yürürlüğe konan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)
uygulaması, Birliğin uzun yıllara yayılan ve günümüzde Avrupa Yeşil Mutabakatı
ile bir ileri adıma taşınması planlanan sera gazı emisyonunu maliyet etkin bir
şekilde azaltma çabalarının başında gelmiştir.
ETS, şirketler
düzeyinde karbondioksit (CO2) ve diğer sera gazlarının salınımı için
'cap-and-trade' (sınırla ve ticaretini yap) uygulamalı dünyadaki ilk
uluslararası tahsisat sistemidir. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), belirli sektörler
için yıllık toplam sera gazı emisyon miktarını sınırlayan ve şirketlere karbon
tahsisatları veren bir sistemdir. Her karbon tahsisatı, 1 ton CO2
salım izni anlamına gelir ve yıllar içinde sınırlar kademeli olarak artırılarak
düşük emisyonlu teknolojilere geçiş teşvik edilir. Fakat karbon ücretlendirmesine
tabi olmak ve düşük emisyonlu teknolojilere yatırım yapmak istemeyen kimi şirketler,
üretim tesislerini karbon yaptırımlarının olmadığı ülkelere taşıyarak ve AB’ye
ithal ederek karbon kaçağına neden olabilmektedirler. Bunun yanında Emisyon
Ticaret Sistemi içinde yer alan şirketler, yükselen karbon ücretleri ve
maliyetler nedeniyle karbon ücretlendirmesine tabi olmayan yabancı şirketlerin
karşısında rekabet gücünü de kaybetmektedir. Bu noktada, 17 Mayıs 2023
tarihinde yürürlüğe giren ve Avrupa Yeşil Mutabakatı (The Europan Green Deal) kapsamında
yer alan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM/CBAM), ETS sistemini genişleterek
AB’ye ithal edilen ürünler için ithalatçı firmalara karbon ücretlendirmesi
yapmayı hedeflenmektedir.
2019 yılında açıklanan
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ile 2050 yılında iklim-nötr ilk kıta olma
hedefini ortaya koyan ve bu hedefe ulaşmak için yeni bir büyüme stratejisi
benimseyerek tüm politikalarını iklim değişikliği ekseninde yeniden
şekillendireceğini açıklayan Avrupa Birliği tarafından geliştirilen Sınırda
Karbon Düzenleme Mekanizması, bu çabalar ekseninde önemli bir aşama olarak öne
çıkmaktadır. AB'ye ihraç edilen bazı ürünlerin karbon emisyonlarını sınırda
düzenlemeyi ve yüksek karbon ayak izine sahip ürünlerin ithalatını
vergilendirmeyi amaçlayan Sınırda Karbon Mekanizması, Türkiye için gelecekte
hem zorluklar hem de fırsatlar barındırmaktadır.
SKDM, öncelikle çimento,
demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik sektörlerini hedef almış
durumda. Bu sektörler, yüksek karbon emisyonuna sahip olması nedeniyle
düzenleme kapsamında önceliklendirilmiştir. Sınırda Karbon Mekanizması, AB
dışındaki ülkelerden ithal edilen bu ürünlere karbon vergisi uygulamayı öngören
bu düzenleme ile, AB içindeki üreticilerin daha rekabetçi kalmaları ve dünya
genelinde daha temiz üretim süreçlerinin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca,
etkin bir karbon rejimine sahip ülkelerin Sınırda Karbon Mekanizmasından muaf
tutulması, önümüzdeki yıllarda dünya genelinde emisyon ticaret sistemlerinin
sayısının artmasına neden olacak gibi görünüyor. Türkiye de yerli bir emisyon
ticaret sistemi geliştirmek üzerine çalışmalara başlamış durumda.
AB, Türkiye'nin en
büyük ticaret ortağı ve ihracat yaptığı oluşum olması nedeniyle Türkiye, Sınırda
Karbon Mekanizmasından en çok etkilenecek ülkeler arasında başta gelmektedir. Özellikle
çimento, demir-çelik ve alüminyum sektörlerinin Türkiye'nin AB'ye ihracatında
büyük bir yer tuttuğu göz önünde bulundurulursa SKDM’nin AB ile dış ticaretinde
Türkiye’ye önemli etkileri olacaktır.
Sınırda Karbon
Mekanizması, 2025 yılının sonuna kadar bir ‘geçiş dönemi’ olarak planlanmıştır.
Bu dönemde, SKDM ithalatçıları
mallarındaki emisyonlar dahil olmak üzere bir dizi veriyi raporlamak gereğinde
olacaklardır, ancak gömülü emisyonlar için herhangi bir mali düzenleme ödemesi
yapmak zorunda değillerdir.
AB ETS ile şirketlere
belirlenen karbon tahsislerinin bir bölümü açık artırma yoluyla, diğer bir
bölümü ise karbon sızıntısı riski altındaki endüstrilere ücretsiz olarak
dağıtılmaktadır. ETS'ye dahil olan şirketler, satın aldıkları tahsislerin
ticaretini kendi aralarında gerçekleştirebilmektedirler (cap-and-trade). 2026
yılından 2033 yılına kadar ise, AB ETS kapsamındaki ücretsiz tahsisi aşamalı
olarak kaldırılacağı için, karbon sızıntısını önlemek ve karbon
ücretlendirilmesine tabi AB şirketlerinin rekabetçiliğini korumak için SKDM
mallarına yönelik gömülü emisyonlar kademeli olarak SKDM yükümlülüğü kapsamında
karşılanacaktır. 2034 yılından itibaren SKDM mallarının gömülü emisyonlarının
%100’ü SKDM sertifikaları kapsamında karşılanacak ve bu mallar için AB ETS
kapsamında ücretsiz tahsis verilmeyecektir.
Sınırda Karbon
Düzenlemesinin Türkiye’ye olası etkilerini inceleyecek olursak, AB'ye yapılan
ihracatın maliyetlerini artırması büyük bir olasılık olarak karşımıza çıkmakta.
Karbon vergisi, Türk ürünlerinin fiyatlarını yükselterek rekabet gücünü
azaltabilir. Bu durumun, Türkiye'nin AB pazarındaki konumunu etkileyerek ihracat
gelirlerinde düşüşe neden olabilir. Son zamanlarda Türkiye'de devlet tarafında
ve özel şirketler arasında 'yeşil dönüşüm' konusunda farkındalık ve uygulamalar
artmış olsa da maliyet kaygıları nedeniyle düşük karbon emisyonlu teknolojiler
hala yaygın olarak tercih edilmemektedir.
Bunun yanında,
Türkiye'yi daha sürdürülebilir üretim yöntemlerine geçiş yapmaya teşvik etmesiyle
SKDM, Türkiye’nin karbon salınımı düşük enerji kaynaklarına yönelmesine ve Avrupa
Yeşil Mutabakatı ile paralel olarak konulan 2053 karbon nötr hedefine
ulaşmasında olumlu bir etkide bulunabilir. Karbon emisyonlarını azaltmak için
yenilenebilir enerji kaynaklarına ve temiz teknolojilere yatırım yapmak,
Türkiye'nin uzun vadede AB ile ticaretinde rekabet gücünü arttırma ihtimali çok
yüksek. Bu süreç içerisinde Türkiye, sanayi altyapısının modernizasyonunda ve
teknolojik yeniliklerin benimsenmesinde önemli ilerlemeler kaydedebilir.
Avrupa Yeşil Mutabakatının
en önemli bileşenlerinden biri olan Sınırda Karbon Mekanizmasının Türkiye ile
AB arasındaki ticari ilişkileri yeniden şekillendireceği çok açık. Türkiye'nin AB
ile 1996 yılından beri devam eden Gümrük Birliği anlaşmasının yanında AB regülasyonları
ile uyumlu karbon düzenlemeleri geliştirmesi ve iş birliğini artırması hem
ekonomik hem de diplomatik ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayabilir. Bu açıdan
bakıldığında Türkiye'nin AB'nin iklim ve enerji politikalarına uyum sağlaması, son
zamanlarda ülkemizde gündemde yer alan Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gibi
konularda da olumlu etkiler yaratabilir.
Sonuç olarak,
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, Türkiye için hem zorluklar hem de
fırsatlar sunmaktadır. Türkiye'nin bu mekanizmaya uyum sağlaması, uzun vadeli
sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda önemlidir. Yeşil dönüşüm ve
teknolojik yenilikler, Türkiye'nin küresel rekabet gücünü artırırken, AB ile
ilişkilerinin de güçlenmesine katkıda bulunabilir. Bu süreçte, Türkiye'nin
etkin bir strateji geliştirerek SKDM'a uyum sağlaması, gelecekteki ekonomik ve
çevresel sürdürülebilirliği açısından kritik bir öneme sahiptir.
Kaynaklar
https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/yesil-mutabakat/avrupa-yesil-mutabakati
https://yesilbuyume.org/emisyon-ticaret-sisteminin-gozden-gecirilmesi/