Arjantin’de düzenlenen 2018 yılı G20 Liderler
Zirvesi’nin ardından basın mensupları ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Sn. R.
Tayyip ERDOĞAN’a yöneltilen sorulardan birisi de Türkiye’nin önümüzdeki dönem
içerisinde BRICS üyeliğine dahil olup olmayacağına ilişkindi. Sn. Cumhurbaşkanı
bu soruyu “Rusya ve Çin Devlet Başkanlarının Türkiye’nin üyeliğine sıcak
baktıkları” mesajını vererek yanıtladı.
Biz de bu soruyu BRICS ülkelerinin mevcut ekonomik
göstergeleri ışığında; aralarında oluşturdukları ticari sinerji, attıkları bir
takım kurumsal adımlar ve geleceğe ait hedeflerini dikkate alarak Türkiye
açısından olası bir BRICS üyeliği veya bu ülkelerle yapılabilecek ekonomik
işbirliği çerçevesinde değerlendirmeye çalıştık.
2006 yılı BM toplantılarında temelleri atılan, 2009
yılında Rusya’da gerçekleştirilen ilk Liderler Zirvesi ile vitrine çıkan ve en
son Güney Afrika’da yapılan 10. zirvesine Cumhurbaşkanımız R. Tayyip ERDOĞAN’ın
özel davetli olarak iştirak ettiği BRICS ülkeleri pek çok kişi tarafından
dünyanın yükselen gücü olarak kabul edilmektedir.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan
oluşan BRICS ülkelerinin nominal Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarının toplamı 18.6
trilyon USD iken, küresel ekonominin yaklaşık % 30'u, küresel ticaretin %
17’si, dünya nüfusunun % 40'ı, dünya sanayi üretiminin üçte biri ve tarım
ürünleri üretiminin yaklaşık yarısı bu ülkelere ait.
BRICS ülkeleri arasındaki ticaret hacmi 2010 yılında
567 milyar USD iken, bu rakam 2017’de 744 milyar USD’ye yükselmiş durumda.
BRICS ülkelerinin 2008-2017 dönemi ortalama yıllık büyüme oranı % 5.4 ve bu
rakamın 2023-2030 periyodunda da yıllık ortalama % 4.5 ile % 4.7 civarında
gerçekleşmesi ve BRICS ülkelerinin küresel ekonomik büyümenin lokomotifi olacağı
tahmin ediliyor.
Özellikle Trump yönetiminin uygulamakta kararlı olduğu
ticaret ve gümrük politikaları her ne kadar küresel ekonomik öngörülebilirlik
ve istikrar açısından bir risk teşkil etse de, bu yeni tablo bazı ülkelerin ve
blokların birbirine daha fazla yakınlaşmasını sağlayarak yeni global
ortaklıkların ve fırsatların doğmasına da yol açabilecek bazı gelişmeleri de
içerisinde barındırıyor.
BRICS üyeliği veya BRICS ülkeleri ile
geliştirilebilecek yakınlık Türkiye’ye bu anlamda hem ticaret hacmi hem de
doğrudan yabancı sermaye yatırımları açısından çeşitli fırsatlar sunabilir.
Özellikle BRICS ülkelerinin üretim, ticaret ve yatırım kapasiteleri oldukça
yüksek. Bu beş ülkenin 2017 yılı toplam dış ticaret hacmi 5,9 trilyon USD
seviyesinde gerçekleşti. 2017 yılında Çin 125 milyar USD, Rusya 36 milyar USD
ve Hindistan 11 milyar USD tutarında diğer ülkelere doğrudan yabancı sermaye
yatırımı yaptı. 2017 yılında bu ülkelere yapılan doğrudan yabancı sermaye
yatırımı rakamları ise;
- Çin 136,320 milyar USD,
- Rusya 25,284 milyar USD
- Hindistan 39,916 milyar USD
- Brezilya 62,713 milyar
USD
- Güney Afrika 1,325 milyar USD.
Yine BRICS ülkeleri tarafından 2014 yılında kurulan
100 milyar USD sermayeli yeni kalkınma bankası ile hem BRICS ülkelerinin hem de
gelişmekte olan diğer ülkelerin alt yapı ve sürdürülebilir kalkınma projelerine
fon sağlanması amaçlandı. Önümüzdeki dönemde bahse konu bankanın daha güçlü
sermayeye sahip olması ve daha fazla kredi kullandırılması hedefleniyor.
Türkiye'nin BRICS ülkeleriyle arasındaki toplam
ticaret hacmi 2017 yılında 60,7 milyar USD oldu. Türkiye bu dönemde söz konusu
5 ülkeye 7,3 milyar USD tutarında ihracat yaparken; 53,4 milyar USD tutarında
ithalat gerçekleştirdi. Söz konusu ihracat rakamı şuan ki tablonun Türkiye
açısından pek de iç açıcı olmadığını gösteriyor.
Öte yandan, UNCTAD verilerine göre; 2016 yılında 1,81
trilyon USD; 2017 yılında ise 1.52 trilyon USD olarak gerçekleşen küresel
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından Türkiye’nin 2016 yılında aldığı pay
12,942 milyar USD; 2017 yılında aldığı pay ise 10,864 milyar USD mertebesinde.
Genç, iyi eğitimli ve belirli sektörlerdeki kalifiye iş gücü ile Türkiye’nin
küresel doğrudan yabancı sermaye yatırımları pastasından hak ettiği dilimi
aldığını söylemek de oldukça güç.
Fakat tüm bu zorluklara rağmen, Türkiye’nin önünde
büyük fırsatlar söz konusu. BRICS ülkeleri ile bir kazan-kazan stratejisine
dayalı bir işbirliği yapmak oldukça mümkün. ABD’nin son dönem ticaret ve vergi
politikaları nedeniyle Avrupa ülkeleri ile giderek yakınlaşan ve mevcut ticaret
hacmini artırmayı hedefleyen Çin ve Hindistan açısından Türkiye, Avrupa
ülkelerine açılan kapı ve köprü konumunda. Ukrayna ile yaşanan gerilimi bir
türlü aşamayan Rusya için ise Türkiye, başta doğal gaz olmak üzere enerji iletim
hatları açısında hayati önemi haiz. Türkiye’nin son dönem Afrika ve Latin
Amerika ülkeleri ile geliştirdiği diplomatik ve ticari ilişkilerin Güney Afrika
ve Brezilya ile olan mevcut ve gelecekteki ekonomik işbirliğine olumlu katkılar
sunacağı şüphesiz.
Tüm bu parametrelerin üzerine, bir de dünyanın yeni
ekonomik güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığı tespitini eklediğimizde
Türkiye’nin jeo-stratejik avantajı bir kez daha ön plana çıkmakta. Şayet
Türkiye bu konjonktürel fırsatı iyi değerlendirebilirse, sadece BRICS
ülkelerinin değil, dünyanın farklı coğrafyalarından birçok ülkenin yatırım ve
ticari ilişkilerini geliştirmek isteyeceği bir ülke olacağını söylemek çok da
iddialı olmayacaktır.